meye, topraklarından sürülmeye ve Slavlaştırılmaya çalışıldı. Bu süreç 20. yüzyılın başlarına kadar sürdü. Kırımdaki Türk nüfusu oldukça azaldı ve Kırım Slavlaştırıldı. Bu yıllara kadar Kırım halkı devletlerarası (Osmanlı-Rusya) anlaşmalarla toplu göçlere maruz kaldı. Gasparalı İsmail Bey'in ortaya çıkması, verdiği mücadele ve Kırım'da Kuva-yı Milliyeyi oluşturması sonucu toplu göçler sona erdi. Ancak aileler bazında bireysel göçler devam etti. Ayrancı'ya 1903 yılında gelen Kırım Türkleri, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında yapılan anlaşmalarla gelen- lerden olmayıp aile bazında ve bireysel pasaportlarla gelenlerdendir.
1903 yılı baharında İstanbul'a gelen Kırım Türkleri için yerleşim alanları aranırken bir bölümü Konya'ya gönderildi. Bir süre Konya'da kalan göçmenler, Karaman çevresinde yerleşmek istiyorlardı. Zira daha önce gelen akrabaları buralara yerleştirilmişti. Göçmenler Komisyonu onlara, Karaman-Ereğli arasında beğendikleri bir mahalde yerleştirileceklerini bildirdi. Gerekli çalışmalar yapıldı. Göçmenlerin temsilcilerinin de katılımıyla oluşturulan komisyon Ayrancı'yı yerleşme alanı olarak belirledi. 12 Haziran 2003 günü göçmenler komisyonunun temin ettiği araçlarla Konya'dan yola çıkan Tatar Türkleri (göçmenler) Akçaşehir üzerinden yaptıkları yolculuk sonunda 13 Haziran 2003 günü Ayrancı'ya geldiler. Yaklaşık olarak sayılarının 900-1000 kişi ve 200 hane civarında olduğu zannedilmektedir. Ereğli nüfus kütükleri 1936 yılında yandığı için kesin bilgiye ulaşamıyoruz.
Gelen göçmenler, kilimlerle oluşturdukları çadırlara ve çevredeki inlere geçici olarak yerleştiler. Bir taraftan da köyü oluşturmak için çalışmalar başlatıldı. Konya'dan gelen fen heyeti ile Divle yönetimi ve göçmenlerin de içinde bulunduğu heyet; yerleşim alanının oluşturulacağı arazi ile; köyün sınırlarını, tarla ve bahçe yerlerini tespit etti. Aynı yılın temmuz ayında köyün inşasına başlandı. 1903 yılı aralık ayında inşaatlar tamamlandı. Göçmenler yeni evlerine kavuştu. İki mahalleden oluşan köy 1903 yılında kurulmasına rağmen 1904 yılında 'OSMANİYE' adı ile tescili yapıldı.
1906 yılı Konya Vilayeti Salnamesinde ilçemizin adı Ereğli Kazası'na bağlı Osmaniye Nahiyesi olarak geçmektedir. Buna göre, köyün kuruluşundan yaklaşık iki yıl sonra (1905/1906) Osmaniye Nahiyesi olarak Konya idari örgütlenmedeki yerini aldığını söyleyebiliriz. Tatar Türklerinin yanı sıra, Divle'den göç edenlerin de buraya yerleşmesi ile Divle küçülürken Osmaniye büyüdü. Osmaniye nahiye statüsüne dönüşürken Divle köy statüsüne dönüştü.
OSMANİYE'NİN AYRANCI ve AYRANCI DERBENT ADINI ALMASI
Ayrancı Adını Alması: Ayrancı ve çevresinde yaygın olarak anlatılan efsaneye göre: Yavuz Sultan Selim Mısır Seferi'ne (Mercidabık ve Ridaniye seferlerinden biri 1516 ve 1517 yılları) giderken ordunun savaş menzili, Ayrancı'dan geçmektedir. Konya - Karaman üzerinden Ereğ- li istikametine giderken Osmanlı Ordusu Ayrancı'ya gelir. Günümüzde Ayrancı Barajını bes- leyen sular çeşitli derelerle birleşerek, Ayrancı'dan kuzeybatıya doğru coşkun bir şekilde
akmaktadır. Ordunun akarsu üzerindeki dereden geçmesi zorunlu olunca, bir kol Ziya Efendi, diğer kol ise Hilmi Dede Köprüsüne yönelir. Hilmi Dede Köprüsüne yaklaşan ordu kolunun komutanı, Hilmi Dede'ye, askerin içebileceği temiz suyu nerede bulabileceğini sorar. Hilmi Dede, evinde bulunan ayrandan onlara ikram etmek istediğini söyler. İsteği komutan tarafından kabul edilir. Dede ayranı evinden getirerek, ordunun geçeceği köprünün yanındaki soku taşına doldurur. Komutan alaycı bir şekilde: 'Dede! Bu kadarcık ayran koca orduya nasıl yeter, sen kafayı mı yedin?' gibisinden sözler söyler. Dede getirdiği kepçeleri ve maşrapaları (madeni ya da ahşap olan su bardağı) sokunun yanına bırakır. Sıra ile ayranı kana kana içen askerler köprüden Ereğli tarafına geçer. Ancak ayran yine de tükenmez. Bu durumu gören komutan biraz da mahcup bir şekilde, Hilmi Dede'nin sırtını sıvazlayarak: 'Siz Hilmi Dede değil Ayran Dede olmalısınız.' der. Komutan, 'Ayran Dede' ye teşekkür ettikten sonra karşıya geçerek ordusunun başında sefer yoluna devam eder.
Bundan böyle erenlerden biri olan Ayran Dede (Hilmi Dede) bu adla yaşamını sürdürür. Vakti zamanı gelip ölünce de günümüzde adının verildiği yerdeki mezara defnedilir. Zamanla mezar üzerine türbe yapılarak Ayran Dede'nin hatırası kalıcı hale gelir.
Bu efsaneden etkilenen çevre halkı türbe çevresindeki alana Ayrancı demeyi sürdürür. 1903 yılında köy kurulmasına ve 1904 Osmaniye adının köy adı olarak tecil edilmesine rağmen, çevre halkının gönlündeki adı Ayrancı'dır. Ayrancı söylemi halkın dilinden hiç eksilmez. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında, yerleşim yerlerine yeni adlar verilip isimler değiştirilmiştir. Bu değişime ayak uyduran Konya İl Genel Meclisi de aldığı bir kararla Osmaniye'nin adını değiştirerek 'Ayran Dede' efsanesinden dolayı Ayrancı olarak tescil ettirmiştir. 1928 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından eski harflerle (Arap harfleri) yayınlanan 'Dahiliye Vekaleti Nüfus Umum Müdürlüğü, Son Teşkilat-ı Mülkiyede Köylerimiz' adlı kitapta ilçemizin adı OSMANİYE olarak geçmektedir. 1933 yılında yine İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan 'Dahiliye Vekaleti Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü, Köylerimiz' adlı kitapta Ayrancı olarak geçmektedir. Buna göre ilçemizin Ayrancı olarak resmen tescilinin yapılması 1928 yılından sonradır. 1929/1930 olabilir.
Ayrancı Derbent Adını Alması: Derbent adının nereden ve nasıl geldiği ve Ayrancı adına nasıl eklendiğini anlamak için öncelikle derbent sözcüğü hakkında bilgi vermek gerekir. Osmanlı belgelerinde bu sözcüğün 15. yüzyıldan itibaren kullanıldığı görülür. Daha önceki Türk devletlerinde de kullanılmış olduğunu söylemek yanlış olmasa gerekir. Derbent sözcüğü Türkçeye Farsçadan geçmiş olup, der(dar) = geçit + bend = tutmak sözcüklerinin birleşmesiy- le oluşmuş bileşik bir sözcüktür. Sözlük anlamı; engel, geçit, boğaz, set, hudut bölgelerinde, dağlar arasında güçlükle geçilen boğaz anlamlarına gelmektedir. Derbentler önemli geçit
noktalarında kurulmakta idi. Bugünkü anlamda derbent, polis ve jandarma kuvveti olmadığı için yolların ve geçitlerin güvenliğini temin eden karakollardı. Derbentlerin bulunduğu yerler, etrafı kontrol edebilecek şekilde idi. Derbentler daha çok yerleşme alanlarının az olduğu
yerlerde kuruluyordu. Hanlar, ıssız yerlerde yapılmış olması nedeniyle birer derbent mahalli idiler. Önemli ticaret ve askeri yolların kavşak noktaları ve dağların geçit verdiği yerler ile köprü ve nehirlerin geçit noktaları da derbent alanlarıydı. Ayrıca derbentler, etrafı kontrol edebilecek yerlerde bulundukları için askeri öneme de sahiptiler. Bir yerin derbent olabilmesi için; yolların kavşak noktalarında olması, merkezi durumda olması, devlete ve halka yararlı olabilecek yerler olması, geçitler, köprüler, hanlar ya da kervansarayların o yerde bulunması gerekliydi. Derbent olmak için koşullardan birkaç tanesine sahip olmak gerekirdi. Osmanlı Devleti'nin derbentçilik örgütlenmesinde amacı; ticareti geliştirmek, yolların, halkın güvenli- ğini sağlamak ve iskân politikasına katkıda bulunmaktı. Derbent örgütü 1839 Tanzimat'ın ilanından sonra doğrudan zabıta örgütüne dönüştürüldü. Günümüzdeki Jandarma Karakolları bu sürecin son halkası olmaktadır.
Ayrancı ve çevresi, tüm bu anlatılanlara paralellik gösteriyordu. Ayrancı ve ovasını sula- yan Divle Deresi üzerinde ve Ayrancı yakınında Ziya Efendi ve Ayran Dede Köprüleri vardı. İpek yolunun bir güzergâhı, Ereğli - Karaman üzerinden Konya'ya gitmekteydi. Daha da önemlisi derbentin olmazsa olmazlarından olan hanlardan biri de bu çevrede, bugünkü Hü- yükburun Köyü sınırları içerisinde kalan Atlı Hasan (Atlashan) Hanı, Ayrancı yakınlarında idi. Tüm bu bilgilerin ışığında, Osmaniye Köyü'nün kuruluşu ve Ayrancı adının verilmesinden sonra derbent adının Ayrancı sözcüğüne eklenmesi, verdiğim bu bilgilerden kaynaklanmaktadır. Yıllarca Ayrancı ve köyleri için verilen adreslerde ve gelen mektuplarda, bu ad kullanıldığı gibi daha da önemlisi Ayrancı Tren İstasyon binasındaki tabela 'AYRANCI DERBENT' hepimize tanıdık gelen bir isimdi.
MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA AYRANCI
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile başlayıp Kurtuluş Savaşı süresince Konya ve Ereğli halkında olduğu gibi Ayrancı halkı da, Ereğli bünyesinde görevini özveriyle yerine getirdi. 1920 yılında Konya ili topraklarında meydana gelen Delibaşı Mehmet İsyanında, tüm kışkırtmalara rağmen Ayrancı halkı isyana bulaşmadığı gibi, zaman zaman da isyan belirtileri karşısında titizce davranarak olası teşebbüsleri önledi. Ereğli ve Konya'da oluşturulan Kuva-yı Milliyecilerle gönül birliği ve işbirliği yaptı.
Kurtuluş Savaşı sürecinde 'Tekalif-i Milliye Kanunu=Milli yükümlülükler Kanunu' ge- reğince; Ağızboğaz Köyünden Merhum Hasip Hoca'nın başkanlığında oluşturulan komisyon tarafından ordularımıza gönderilmek üzere para ve çeşitli malzemeler toplandı. Ayrancı (Osmaniye) halkı, Kurtuluş mücadelesine canının yanı sıra malı ile de katkıda bulundu. Savaş sonrası, ülkemizin kalkınması yolundaki çabalarda da Ayrancı'dan Merhum Hasip Hoca'nın (Koçak) Ayrancı ve Ereğli'yi temsil etmek üzere 1923 yılında yapılan İzmir İktisat Kongresine katıldığını görmekteyiz.
AYRANCI'NIN SON ZAMANLARI
Nahiye (bucak) olarak yönetim işlevini sürdüren Ayrancı 1968 yılında kendisine bağlı olan Uluköy'ün yanı sıra Musa Köyü'nüde mahalle olarak bünyesine almak suretiyle, dört mahalleden oluşan bir belde haline getirildi. (Dede ve Yeni mahalle merkez mahalleleridir.)
1968 Mahalli seçimlerinde belediye başkanlığı seçimlerine katılarak, köy statüsünden belde statüsüne geçti. İlk belediye başkanı Sayın İsmet SET olurken, son belediye başkanımız Sayın Yüksel BÜYÜKKARCI'yı görmekteyiz.1970 yılından sonraki kısa bir süreçte ise Nahiye (Bucak) statüsü son buldu. Karaman'ın il olmasından sonra, 19 Haziran 1987 tarih ve 3392 sayılı kanun ile ilçe statüsüne kavuşturulup Karaman ilinin bir ilçesi haline getirildi.